Kayıtlar

Ağustos, 2014 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

ÖLÜM KORKUSU

İnsan yaratılıştan beri dünyayı sevmiştir.‘Allah canımı alsa da kurtulsam.’ Sözlerini biteviye diyenlere kulak asmayın, onlar da en az sizin kadar sever yaşamayı.Ezelden beri dünyanın muhtelif yerlerinde mağaralara resim yapmalar, heykeller, yapıtlar bırakılması boşuna değildir.Bunların tümü hatırlanma, iz bırakma isteklerinden mütevellit eylemlerdir. Gel gör ki her insanın belli bir yaştan sonra kafasına dank eden bir gerçek vardır:Ölüm gerçeği.Elbette bu gerçeğin tüm bedeni sarması için belli bir yaşa erişmek gerekiyor.Bakın, ölmek için belli bir yaşa ulaşmak gerek demiyorum; ölüm korkusunu hissetmek için belli bir yaşa varmak gerek diyorum. Çocukluktaki dertlerimiz oyuncak ve oyun üzerine iken ergenlikle beraber zihnimiz karşı cinse ve kendimizi kabul ettirmeye dönük çabalarla doluşur.Yirmi ile otuz yaş arası evlilik, ev kurma, kredi borçları ile geçer. Birçok şey yerli yerine oturunca özellikle de yakınlarımızı kaybetmişsek ölüm korkusu sarar bizi. Öyle ya, hiç hesapta yokke...

ÜZÜLÜRÜM

                                            Duygusal bir hava var, son zamanlarda yüreğimde. Küçük ayrıntılara takılıp üzülüyorum. Ya ben çevremi aşırı gözlemliyorum ya da insanoğlunun duygu dünyası törpülenmiş, gören gözü körelmiş. Her gittiğim yerde, kurumda veya iş yerinde merdiven başlarında yahut makam odalarında bir köşede öylece duran saksılara bakıp üzülürüm. İçlerindeki bitkiler veya ağaçlar hapis hayatı yaşar. Kökleri kat kat olmuştur ama ne yapsa o saksıdan çıkamaz. Yanından geçen onlarca insan zavallı fidanın haline aldırış bile etmez. Yollarda gördüğüm hayvan ölülerine üzülürüm. Asfaltın ortasında biçare yatan kedi, köpek, kurbağa, yılan, sansar ve daha birçok hayvan. Araçlarıyla gelip geçenler onlara acıdıkları için değil, araçları kirlenmesin diye manevra yaparlar. Akvaryumdaki balıklar beşeriyetin bencilliğinin, zevki uğruna başka türden her varlığın yaş...