SEYİT ONBAŞI

VATAN İHTİYAÇ DUYDUĞUNDA KİM 276 KG KALDIRIR: SEYİT ONBAŞI
Yıl 1915, Çanakkale. Delikanlı olduğu zaman askere çağırılan her Türk genci gibi Seyit Onbaşı da yaşı gelince askere gider. Anasının kınalı kuzusu, tertemiz yürekli bir köy çocuğudur. Köy yerinde herkes gibi orman işleri, hayvancılık, çiftçilikle uğraşır. Anası gözü yaşlı, yüreği yanık şekilde Seyt’ini peygamber ocağına yollar. O dönemde Osmanlı’ya karşı tüm dünya birleşmiş, aç sırtlan gibi saldırıya geçmiştir.
Seyit Onbaşı askerlikte üç yılı tamamlar, sılaya dönecek, bağrı yanık gözü yaşlı anasına bir teselli olacaktır. Lakin tam o sırada Balkan Devletleri Osmanlı’ya saldırır. Seyit’in askerliği uzar. Sonra da 1. Dünya Savaşı çıkar. Bizim Seyit’in askerliği yine uzar.
Haçlı donanması Çanakkale Boğazı’nı geçip İstanbul’u alacak, oradan da Rusya’ya yardım edecektir. Onlara göre bu iş çocuk oyuncağıdır çünkü yüzyıllarca tüm dünyaya direnen Osmanlı’nın elinde ne asker kalmıştır ne para.
O zamanlar dünyanın en güçlüsü, yenilmezi olan bir filo kurar ve boğaza doğru ilerlerler. İlerlerken bir yandan da kıyılardaki Osmanlı tabyalarını da tarumar etmektedirler. Osmanlı’nın topları ise o gemilere yetişecek menzilde değildir. Biraz sonra bir top mermisi Seyit Onbaşı’nın tabyasına düşer ve tüm arkadaşları şehit olur. Yalnız iki kişi kalırlar. Ağzındaki gözündeki kahverengi toprağı temizleyen Seyit Onbaşı şehit arkadaşlarını görünce aslanlaşır, pehlivanlığı tutar. Mermileri kaldıran vinç parçalandığı için topu sırtlar ve namluya sürer. İlk atış etkili değildir, ikinci de etkili olamaz. Üçüncü atış ise savaşın kaderini değiştirecektir.
Üçüncü mermi Ocean adlı en önde giden zırhlının dümenini parçalar. Diğer gemiler de onu takip etmekte, onun koruması altında ilerlemektedir. Dümenden yara alan o kibirli zırhlı Boğaz’ın akıntısında sürüklenmeye başlar. Diğerleri de onunla akıp gider. Nereye? Nusret mayın gemisinin mayınla doldurduğu sığ koya. Mayınlara çarpan gemiler ardı ardına patlayıp sulara gömülünce Haçlılar kaçıp gider.
Komutanı sığınaktan çıkar ve ona isteğini sorar. Cevap düşündürücüdür. Çift tayın ister, terhis değil, izin değil, geri hizmet değil; yalnız çift tayın. Bir süre sonra ondan da vazgeçer, zira arkadaşları tek tayınla idare etmektedir.
Yıllarca askerlik yaptıktan sonra köyüne dönen o koca pehlivan odun kömürü üreterek geçimini sağlamaya çalışır. Sonra o koca yiğit, o unutulmaz pehlivan hamallık yapar! Devletin ona verecek bir lirası bulunmaz nedense, devletin kendisine böylesine hizmet edenlere vefası bulunmaz nedense. Hey gidi yiğitler, sizi devlet unutsa bile Türk çocukları, kalemler, kitaplar unutmaz.
1939 yılında vefat eden o kahramana ilgi son yıllarda iyice artmış, ne güzel şey. Demek ki bu millet vefalı olma yolunda ilerliyor.
Hey gidi burma bıyıklı, kara kaşlı, kara gözlü yiğit çocuk! İşte sen hiçbir karşılık beklemeden canını ortaya koyup, dünyanın en güçlü donanmasını parçalayan o aslanların evladısın!


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

BAŞIMA NELER GELDİ

DOYUMSUZ EVLAT NASIL YETİŞTİRİLİR?

ACI BABA'YA HOŞ GELDİNİZ