ÇİÇEKLER KADINDIR
Yanılmıyorsam Stephen Hawking
“Fizikte doktora yaptım ama kadınlar hâlâ benim için evrendeki en gizemli
varlıklar. Sanırım evreni çözebiliriz ama kadınları asla.”diye bir söz
söylemişti. 30 yıllık eşinden ayrılıp bakıcısıyla evlenmesi de sanırım bu gizem
çözme çabasının bir neticesidir.
Yaklaşık beş yıldır, yaz
tatillerinde eşimi sılaya gönderip evde tek başıma kitap yazmaya
niyetleniyorum. Ameller niyetlere göredir sözü burada devre dışı kalıyor çünkü
hiçbir tatilde kitap yazmayı başaramadım. Kemal Sunal’ın bir filminde, at yarışı
tahminlerini doğru yapabilmesi için dolmuş, içindekiler, Şiki Şiki Baba gibi öğelerin
hepsi olmalıydı. Sanırım benim de bir eser üretmek için böyle unsurlara
ihtiyacım var. Oğlum kursa yetişmeli, trafik sıkışık olmalı, AVM’ deki kafede
ve köşeye bakan tarafta oturmalıyım vs… O Şiki Şiki Baba sahnesi, bir şeyler
yaratmak isteyen sanatçılar için hakikaten önemliymiş, bunu anladım.
Eşim sılada iken burada en boğucu
eserleri “Türk Mitolojisi 1,2” okur ve çok uzun zamandır yazamadığım romanı
yazarım diyordum ama bakın işte, oturmuş bloğum için bu yazıyı yazıyorum.
Neyse… Niçin bu sohbeti yazmak istedim? Bunaldım demek ki… Kadınsız bir ev, her
yanına ışıldak bile döşeseniz sönük kalıyor. Onu taklit ederek, onun kullandığı
malzemeleri kullanarak mutfak lavabosunu temizliyorum ama hâlâ kipkirli
gözüküyor. Oysa Deniz Hanım oraya ufacık bir dokununca ışıl ışıl oluyordu.
Kahvaltıya düşkünlüğümü bilir… Onun yaptığı her şeyi aynen yapıp kahvaltı
sofrası hazırlıyorum ama yok! Hiçbir şey parlak ve canlı durmazken lezzetleri
de aynı değil. Evi süpürüp siliyorum ve dönüp ardıma şöyle bir bakıyorum ki ev
virane ve çelimsiz gözüküyor. Allah Allah… Tüm bunlar niçin böyle tatsız ve
fersiz gözüküyor acaba, diye düşünürken anladım ki evi güzelleştiren
kadınlarımızmış.
Kadının ve annenin kıymetini en iyi kızım
doğunca anladım. Kızımı kucağıma alır almaz içime bir saygı, kadınların
kıymetini anlayabileceğim bir erdem doğdu. Daha sonra sadece kızımın değil
annesinin kokusunun da bana iyi geldiğini anladım. Bunu anlamam aslında ilginç
oldu. Kızımı öpüp koklayıp cennet kokusunu içime çekerdim. Sonra ikimiz de
çalıştığımız için kızıma bir bakıcı bulduk. Bakıcı da kızım ağlıyor diye onu
kucağında uyutmuş. Akşam olunca eve geldim ve bebeğimi kucağıma aldım. Tabii ki
ilk işim onu öpmek, ardından da koklamak oldu. Ne olduğunu anlayamamıştım.
Evime bahar getiren kandil şekerim, bayram sevincim, gül bahçem bir acayip
kokuyordu. Sanki benim kızım değilmiş gibi önce irkildim. Deniz Hanım’a “Bu
çocuğun kokusu değişmiş, onu yıkayalım.”dedim. Öyle de yaptık. Sonra tekrar
kucağıma aldım ve bir daha kokladım. Şampuan kokusu vardı ama bu, benim
aradığım koku değildi. O akşam bunun sebebini anlayamadım. Sabah uyanır uyanmaz
ilk iş olarak kızımı kucağıma alıp bir kokladım ki işte o zaman benim jeton düştü.
Benim içime çektiğim, cennet kokusuna benzettiğim şey, sevgili eşimin annelik
kokusuydu.
Velhasıl dostlar, annesiz bebek
bile güzel kokmuyor. Kadınsız ev, bir şeye benzemiyor. Kadınlar olmadan kurulan
her ortam kaba, itici, çirkin duruyor. Allah hiçbir evi kadınsız ve anasız
bırakmasın diyelim.
Aminnnnn 🥰
YanıtlaSilHarika bir yazı olmuş yüreğinize sağlık sayın hocam
YanıtlaSilHocam zümra zeynep`le kitap özeti yerine blog yazısı çıkartıyoruz😁
YanıtlaSil𝗦𝗜𝗟𝗔:𝙳𝚘ğ𝚍𝚞ğ𝚞𝚗 𝚢𝚎𝚛
YanıtlaSil𝗜Ş𝗜𝗟𝗗𝗔𝗞:𝙱𝚒𝚛 𝚢𝚎𝚛𝚒 𝚊𝚢𝚍ェ𝚗𝚕𝚊𝚝𝚖𝚊𝚔 𝚒𝚌𝚒𝚗 𝚔𝚞𝚕𝚕𝚊𝚗ェ𝚕𝚊𝚗 𝚊𝚕𝚎𝚝
𝗩𝗜𝗥𝗔𝗡𝗘:𝙴𝚜𝚔𝚒𝚖𝚒𝚜 𝚢𝚊𝚙ェ
𝗖𝗘𝗟𝗜𝗠𝗦𝗜𝗭:𝙱𝚎𝚍𝚎𝚗𝚌𝚎 𝚐𝚞𝚌𝚜𝚞𝚣 𝚔𝚒𝚖𝚜𝚎
𝗙𝗘𝗥𝗦𝗜𝗭:𝙲𝚊𝚗𝚜ェ𝚣,𝚍𝚘𝚗𝚞𝚔(ェ𝚜ェ𝚔 𝚒𝚌𝚒𝚗)