WELCOME TO BAĞCILAR

 

 

Kıymetli okurlar, uzun zamandır yazı yazmıyorum. Neden, diye sorarsanız sebebini ne siz sorun ne de ben söyleyeyim. Bu toplumda, yani bu az gelişmiş Orta Doğulu toplumda, yazan ve çizen kişiler hoş  karşılanmıyor. Korkunç bir itibar suikastı ile entelektüel olma yolunda çabalayan kalemşorlar derdest edilip yaka paça çukura dolduruluyor. Velhasılıkelam ben de  bu ürpertiden, kaygıdan bıktım; bezdim; usandım.

Anadolu’nun garip bir köyünde doğmuş, devletin okullarında eğitim almış; vatanını milletini seven biri olsam da başıma bir iş gelir diye korkar oldum. Bunun sebebi, bu coğrafyada, yani Ortadoğu’da, itibar suikastının yaygın olması. Bu tür az gelişmiş toplumlar entelektüel bir sınıf, bir aile istemez. Adamı yamultup bırakırlar. Çünkü düşünen, okuyan, sorgulayan adamı yönetmek de kandırmak da zordur. Haliyle hiçbir otorite de zor yönetilen bir topluma hükmetmeyi istemez. Bizim gibi az gelişmiş toplumlarda itaat etmek neredeyse dinî bir vecibedir. Devlet yöneticilerine ya da ekâbir takımına itaat etmeyen, onları eleştiren kişi fitnecidir; kafası kesilmelidir vesselam.

İşte bu tür sebeplerden ötürü yazmayı bıraktıydım. Ne var ki benim “ bakışları ilim aşkıyla kuşanmış”  müthiş bir öğrenci grubum var. Bunlar küçücük şeyler. Bloğumdaki yazıları okuyup ara sıra anlatıyorlar. İçlerinden bazılarının vermek istediğim mesajları anlıyor olması, onlarda yeni ufuklar açmış olma ihtimalini bana sezdirmiş olmaları, beni yeni bir yazı yazmaya sevk etti. Ezcümle, bu sebepten ötürü şu an klavyenin üzerinde donkişotluk etmekteyim. Efendime söyleyeyim… Nerede kalmıştık? Ha, yazma meselesi! İşte bu güzel çocuklar için okumak, araştırmak ve yazmak lazım. Şunu fark ettim ki bir şeyler yazarsam geleceğim güzelleşebilir. Çünkü bu yazıları okuyan çocuklar gelecekte beni yönetecek, benim sokağıma çöp atacak ya da huzurevinde iken bana merhametli davranacak. Hayat, kendisine küsüp “Bana ne ya, ben artık oynamıyorum. ”diyen nane mollaları iplemiyor bilesiniz. O yüzden Tanrı bize kudret verdikçe yazalım çünkü o insana kalemle yazı yazmayı öğretti. Yazma işi Tanrı mesleğidir çünkü yüce yaratan, tabiatın kıyısında köşesinde homur homur edip dolaşan ve muz arayan homo sapienlere ilim ve akıl verdi bence. Elbette yanılıyor olabilirim ama bence olay böyle gelişti. Yoksa bir grubun her şeye at gözlüğüyle baktığı gibi mi düşünelim? Âdem atamız cennetten jilet gibi bir takım elbise ile indi ve elinde de diz üstü bilgisayar mı vardı yani? Bunu diyenlere şaşıyorum. Allah akıl dağıtırken tepenizde şemsiye mi tutuyordunuz muhterem az gelişmiş kardeşlerim? Elbette ilk insanlar doğayla ve vahşi canlılarla mücadele eden, kaba saba, kambur ve saçı sakalı birbirine karışmış tiplerdi yahu. Sonra ne mi oldu? Biri ceylan derisinden don dikti, öbürü bıçaktan ustura yaptı, beriki taşlardan ev yaptı ve bugüne doğru evrildik işte. Sonra homo sapienlere ilim ve irfan verildi de medeniyet başladı.

Elbette hâlâ daha bu evrim sürecinin en başında olan çok fazla bidon kafalı insan mevcut. Onlar kim mi? Onlar trafikte yayaya yol vermeyenler, yere balgamıyla birlikte nohut tanesi kadar beynini bırakanlar, az ileride kırmızı ışık yanmışken nallarının son gücüyle gaza basanlar, gece yarısı mahalle arasında siyah camlı külüstürleriyle dımtıs dımtıs gezenler, çubuklu pijama ve atletiyle piknikte karpuz yedikten sonra çöpünü orada bırakanlar, atık pil nedir ve nereye atılır diye bir şeyi hiç duymayanlar, empati kuramayanlar, lüksü ve tüketimi bir halt sananlar… Daha saymama gerek  var mı? Onlarla bir arada yaşıyor ve aynı oksijeni soluyoruz! En çok da bu zoruma gidiyor işte. Bence bu az gelişmiş insanlar turşu bidonu koklamalı. Oksijene yazık yahu!

Sadede gelelim. Okuyan, araştıran ve sorgulayan insanlar toplum için rahatsızlık veren bir at sineği değil; topluma verdiği rahatsızlıkla onları daima uyanık ve diri tutan yararlı bir at sineğidir. Bu sebeple insanımız, peşin hükümlü olma hastalığından vazgeçip farklı fikirlerin de aralarında yeşermesine “nifak” diye değil de “fikir özgürlüğü” diye bakmalıdır. İnançlı insan peygamberimizi örnek alıyorsa katı yürekli ya da yobaz olamaz. Gerçek bir mümin, aydındır; yumuşak kalplidir ve fikirsel özgürlüğü savunur. Bunun aksinde davranan kişi dinini de kültürünü de kitaplardan okuyarak değil de sağdan soldan işiterek öğrenmiştir. İşte, bir insanı az gelişmiş insan yapan en önemli gösterge “işiterek öğrenmesi”dir. Aydın insan, bilge kişi kendisi okur; araştırır ve sorgulayarak hakikate ulaşır.

Bak yine aklımda geçenlerde okuduğum bir karikatür geldi.  Muhabirin biri, kahvedeki dolmuşçu ya da traktörcü sitiline sahip bir tayfaya soruyor: “Efendim, sizce ülkemizde felsefe neden gelişmiyor?” Kahvedeki güruh cevap veriyor “Felsefe mi?.. Geçen biri geldi buraya. Homo momo dedi. Vurduk ağzına iki tane gitti.” Muhabir şaşırıp şöyle diyor “Aaa… O felsefenin ilk sözlerinden Homo homini lupus demiştir. İnsan insanın kurdudur, demek o.”  Ben de bu saatte yazı yazarken şöyle diyorum: Yazı mı? Ne yazısı? Artiz naarar la bazarda? Welcome to Bağcılar broo!

 

Yorumlar

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

BAŞIMA NELER GELDİ

DOYUMSUZ EVLAT NASIL YETİŞTİRİLİR?

ACI BABA'YA HOŞ GELDİNİZ