ÇAMSI BEYREK
Sizi bilemem lakin ben çam ağacından hoşlanmam.Ne alaka şimdi demeyin, hoşlanmam işte. Çam ağacı gibi adamlardan zaten oldum olası hoşlanmam.
İyi de niye? Şöyle izah edeyim. Çam ağacı tekdüzedir. Hayatında herhangi bir renk veya heyecan olmaz. Yaz kış yeşildir mesela. Yaprak dökmek gibi bir hicran fasılası yoktur hayatında. Öldükten sonra dirilmeye inanmayan cühela gibi, kıştan sonra bahara inanmazmışçasına yapraklarını öldürmez. Memur gibidir aynı. Aman hayatım değişmesin, akşam eve gelince internetim olsun, televizyon dizilerim kaçmasın, evim ve arabam olsun vs. Dünyayı dolaşmayı çılgınlık gören memur ne kadar monoton bir hayat sürerse, değişimden hoşlanmayan çam ağacı da o kadar monotondur.
Çam ağacının dibine de oturulmaz zaten. İğne yaprakları size batar.Reçinesi üzerinizden çıkmaz. Kozalağı kafanızı yarabilir. Yangını oldukça tehlikelidir ve kolay kolay söndürülemez.Çiçekleri yoktur, meyveleri de… Yapraklarını hayvanlar dahi yemez. Hiç mi faydası yoktur bu ağacın derseniz, yok, diyemem ama ben sevmiyorum işte! Faydası var, ben seviyorum diyen, bahçesine dikip dibine oturabilir. Elbette çamların çok daha işe yarar olduğu insanlar da var.
Çam ağacı gibi adamları da sevmem derken aklıma geldi. Sahil ilçelerinde parklardaki yürüyüş yollarına palmiye ağacı diken belediye başkanlarından daha faydalıdır çam ağaçları. O ne idüğü belirsiz, hiçbir işe yaramayan ağacı, üstelik de yıllar geçse de azıcık büyüyen ecnebi ağacı dikeceğinize; akasya dikseniz de baharda mis gibi koksa ne olur diye sormadan edemiyorum. Ayrıca, yılbaşında zavallı çam fidanlarını kesip, dallarını süsleyen, sığ beyinlilerden de daha iyidir çam ağacı. Zavallı ağaç, bir gece sonra çöpe atılıverir. Keşke imkan olsa da özentinin bu raddeye gelmesine mani olabilsek.
İyi de başlıkta yazanın adını bu paragrafa kadar göremedik diye düşünmüşsünüzdür. Şimdi ona da geleceğim. Eserleri dünya klasiklerinden sayılan Dostoyevski de çam ağacı gibi bir adam bu arada.İnanmazsanız birkaç kitabını alıp okuyun. Bunalıma girmezseniz bana haber verin, sizi kutlayayım. ‘İnsancıklar’ adlı eserini bitirene kadar akla karayı seçtim. Acaba, bu adamdaki cevheri ben mi anlayamıyorum, diye düşünüp bir de ‘Kumarbaz’ı okumayayım mı? Tam bir rezalet! Bir tane emekli general, zengin bir kadınla evlenmek için, halasının  ölmesini ve mirasa konmayı bekliyor. Generalin iki üvey kızı var. Bunlardan birine de Aleksi diye bir öğretmen aşık. Bu öğretmen generalin yanında dolaşıyor. Sonra öğretmen olan Aleksi yaşlı halaya kumarı öğretiyor. Rulet filan oynuyorlar. Sonunda da Aleksi de kumarbaz oluyor.
Bu eser niçin dünya klasiği diye düşünmeden edemedim. Bana ne kattı? Dünya klasiği olmasının sebebi eserde İngiliz, Fransız, Alman birer karakterin geçmesi mi yoksa yazarın bol bol Rus milliyetçiliği yapması mı anlamadım. Can Dündar veya Ahmet Turan Alkan dahi bizim Dostoyevski’ye bin basar. İnanmazsanız okuyun.Üniversitede iken millette bir Orhan Pamuk okuma salgını vardı. Sürü psikolojisinden midir nedir ben de o yazarı okumaya karar verdim. İlk ‘Cevdet Bey ve Oğulları’ adlı kalın kitabı okudum. Sonuç :Bunalım!  Bu adamda bir şeyler var ama ben anlayamıyorum galiba diye düşünüp ‘Benim Adım Kırmızı’yı okudum . Sonuç: Facia! Hala akıllanmayıp bir de ‘Kara Kitap’ı okumayayım mı? İntihara teşebbüsten zar zor kurtuldum. Bir daha ‘Nobel ödülü aldığı eseri dahil’ o yazarın yanından geçmedim.
Hocam çam ağacı, bu yazarlar ne alaka? Anlayın işte canım, bunlar da Çamsı Beyrek!


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

BAŞIMA NELER GELDİ

DOYUMSUZ EVLAT NASIL YETİŞTİRİLİR?

ACI BABA'YA HOŞ GELDİNİZ