22. TÜRKLER KİM?
Uzun zamandır insanların herhangi
bir konu hakkındaki dünya görüşlerini gözlemlemeye çalışırım. Kim, hangi
konuda, neye göre ve nasıl tepki veriyor? Bunları analiz etmeye, artı ve eksi
yönleri ölçüp tartmaya çalışırım. Tüm ideolojilerin eksik yönlerinin fazla
olması, hangi ideoloji başa geçerse geçsin önce yakınlarını kayırıyor olması
beni hep “Acaba daha üst bir ideoloji edinilebilir mi?” sorusuna yanıt aramaya
sevk eder.
Yaşıtlarım olan kişilerle ettiğim
sohbetlerde pek çok defa umut verici bakış açılarına şahit oldum. Özellikle de
Y Kuşağı, bu anlamda oldukça dikkatimi çeker. Edindiğim izlenimlere göre Y
Kuşağı (1980-1999 doğumlular) mevcut ideolojik kalıplara sığmamaktadır. Dünyevi
işler için Atatürkçü bir bakış açısına sahip olan bu kuşak İslam’dan da kopmayı
reddetmektedir. Bu dünyanın geçici bir yer olduğu söylemini tamamen reddetmeyen
bu kuşağın, bu dünya için de bilim, teknoloji ve sanat faaliyetlerinin özenle
yürütülmesi gerektiğine inancı tamdır. Y Kuşağı bir yönüyle muhafazakâr, bir
yönüyle devrimci, bir yönüyle ülkücü,bir yönüyle sosyalist bir yönüyle de
liberaldir. Mevcut ideolojik kalıpların her birinden işine yarayanı ve mükemmel
olduğuna inandığı bir kısmı alıp içselleştiren bu kuşak, çağı yakalamakta
seleflerine göre daha başarılıdır.
Y Kuşağı geçmişi öğrenir,
kabullenir ama onu kurcalamaz çünkü geçmişin bir daha değiştirilemeyeceğini
bilir. Hep, önümüzdeki maçlara bakalım gibi bir hayat felsefesiyle hayata
bakar. Bu dünyayı da öbür dünyayı da sever ve önemser. Hem sıkı çalışır hem de
iyi harcar. Kendisini geliştirmeyi, evrensel değerlere ulaşıp daha mesut bir
insanlık inşa etmeyi hedef bilir. Küreselleşirken de öz kültürünü kaybetmemeye
önem verir çünkü Y Kuşağı dünyayı farklı kültürler olursa sever.
Ötekileştirmeden, etiketlemeden yaşamaya çalışır.
Bu şekilde bir bakış açısına
sahip olan Y Kuşağı, selefleri tarafından “omurgasızlıkla” itham edilmekten de
kendini kurtaramaz. İdeolojik kamplaşmaların boşa kürek çekmek olduğuna inanan
Y Kuşağı, kendinden önceki kuşak gibi sağ sol çatışmasının şiddetini yaşamadığı
için daha rahattır. Şu anda ülke yönetiminin çeşitli alt kademelerinde bulunan
bu kuşak, kendinden önceki kuşakla çatışmaya girmekten de kaçınır. Bunun
sebebi, onları değiştirme çabasını zaman kaybı olarak görmesinden ötürüdür.
Hak, adalet, eşitlik,
yenilikçilik gibi kavramları içselleştiren bu kuşak; geleceği inşa etmede tam
manada yetkili olduğu zaman bunu tüm ülke hissedecektir. Bu sebeple gelecek
adına ümitli olmak bir ütopya sayılmaz.
Buradaki en büyük risk, altın kuşak
tabirini hak eden Y Kuşağı’nın, selefleri tarafından uğratıldığı erozyonun, yozlaşmanın
şiddetinin ne kadar etkili olacağında saklıdır. Kendinden önceki kuşağın özü
sözü bir olmayan karakteri, tutum ve davranışlarıyla çelişen yapıları, sürekli
geçmişi eşeleyip geçmişten intikam almayı vazife bilen bir bakış açısının
kölesi oluşu, bakalım Y Kuşağı’nı ne kadar çoraklaştıracaktır?
Tüm bu gerekçelerden yola
çıkılarak elde edilebilecek en bariz sentez, yeni bir ideolojiye ihtiyaç
olduğudur. Bu yeni ideoloji, değerlerinden asla taviz vermeyen, kararlı,
azimli, donanımlı, sanat merkezci, eleştirel düşünebilen kişilerden oluşan bir
toplumsal uzlaşma ile sağlanabilir. Bu kuşağı istatistiksel olarak görmek
isteyenler, seçimlerdeki “kararsız” seçmen denilen grubu iyi incelemelidir.
Aslında ülke yönetimine rot balans ayarı veren işte bu kuşaktır. Bu kuşağı
sloganla, dinle, dilencilikle, devlete bağımlıkla, tek ses bir medya ile
yönetmek mümkün değildir.
Bu kuşağın aklına ve vicdanına
uygun olmak için en az Hz. Ömer kadar adil, Fatih kadar cesur, Atatürk kadar
vatansever olunmalıdır. Ben bu kuşağa 22. Yüzyıla yön vereceği için “22.
Türkler” diyorum.
Yorumlar
Yorum Gönder