ADALET, AV KÖPEĞİ MİDİR?
Adalet… Bence güçlülerin av
köpeğidir. Güçlüler, istediklerini vurup adalete derler ki : “Git, şunu ayağıma
getir de iki tekme daha atayım.” Malcom X de şöyle diyor adalet için: “Adalet
istiyorsan ya gidip yumruklarınla alacaksın ya da payına düşene razı olup
susacaksın.” İşte, adaleti tüm çıplaklığıyla özetleyen vecize budur.
Adalet olmazsa şu olur, bu olur
gibi cilalı sözleri biz garibanlara defalarca anlatanlara artık gülüp
geçiyorum. Kanunların uygulanış biçimlerini hayatın cenderesinde bizzat görüp
yaşıyorum. Kıytırık bir siyasetçi kanunsuz iş yapınca karakolda beyefendi gibi
ağırlanırken garibana ise sapına kadar adalet uygulanıyor. Google’a bu konuya
dair haberler yazıp araştırırsanız insanlığınızdan utanırsınız. Hz. Ömer’in
adaletini anlatanlar; sıra kendilerine gelince sırtlanların adaletini
uygulamaktan imtina etmiyor.
Peki, bu durum şu anki çağın bir
tahlili midir? Elbette hayır. Tüm insanlık tarihi bu şekilde ilerlemiştir.
İnsanlar, çetelerden ya da güçlü tiranlardan kaçıp kurtulmak için adalet ve
yargı kavramlarını ortaya atmışlardır. Güçlülere karşı sığınabilecekleri tek
liman adalet mercileridir. İnsan olmanın, dünyada güvende hissetmenin en mühim
unsuru adalettir.
Yargı, eğer beni çetelere ya da
devlete karşı koruyorsa adalet vardır. Yoksa ben, yargıya güvenmezsem halim
nice olur? Devlet… Yıllarca kutsal olduğu bize öğretilen siyasi yapı… Ömrüm
ilerledikçe anlıyorum ki bu kurum bir çeşit yağma organizasyonu haline düşmüş.
Vatandaşlardan toplanan vergileri kapma ve har vurup harman savurma eylemi,
devlet şemsiyesi altında yapılır olmuş. Vergileri alıp çatır çutur yerken
itiraz eden bir vatandaş görürlerse onu hemen etiketleyip, dövüp, sövüp adalet
karşısına çıkarırlar. Adalet de vatandaşı artık ajan mı ilan eder, saygısız mı
ilan eder, bilinmez. Vatandaşın vergilerini hesapsızca sağa sola savuranlar,
sus payı olarak kendi yandaşlarına da birkaç kırıntı verirler. Bu kırıntılarla
beslenenler de “Benim vergim nerede?” diye feryat eden birini gördü mü onun
üzerine çullanırlar. Organize yağma, bu şekilde sürer gider. Kimse bir şey
diyemez, diyen de bedelini öder.
Yaşlı bir kadın şöyle diyordu:
“Bildiğin kadar çekersin.” Ne doğru bir sözmüş! Fukaranın vergisi yağma
Hasan’ın böreği gibi iç edilirken bunun yanlış olduğunu bırakın söylemeyi,
düşünmek bile acı çektiriyor. Oysa altına bir doğan/şahin araba çekip kıyıda
köşede çekirdek çıtlatmak ne eşsiz bir seviye. Kime ne kardeşim vergilerin
nereye gittiğinden!
Gerçekten adil bir düzen
kurulabilir mi, bilmiyorum. Suyun başında bir insan olduktan sonra, ne kadar
adil olunabilir ki? Yasalar herkese eşit uygulanacak, öyle mi? Keşke… Keşke,
keşkeler olmasaydı, demeden de geçemiyorum. Burada eğer şöyle olsa, eğer böyle
olsa diye yol gösterecek değilim. Biliyorum ki eğer ile meğer evlenmiş ve
“keşke” diye çocukları olmuş. Ama en azından daha adil bir düzen olmalı. Bu
adil düzeni kimler kuracak? Dindarlar mı, solcular mı, milliyetçiler mi,
liberaller mi… Pek çoğunu denedik ve gördük ki insanların bu işi becerebilmesi
çok zor. Neyse ki İlahi adalete inancımız sağlam. İlahi adalet tecelli edecek,
sevap ve günahları telkari terazisiyle tartıp gereken ödül ve cezayı
uygulayacak. Bu dünyayı kaçırdık, beceremedik… İşimiz Allah’a kaldı artık.
Ezcümle, haksızlıklara,
adaletsizliğe feryat etmeyi bırakın. Yoksa size adaleti tertemiz uygularlar ve
dünyanın kaç bucak olduğunu görürsünüz.Evde, sıcacık ortamda çayımızı içip aşk
şiirleri yazalım. Bırakalım yarattıklarının rot balans ayarını Tanrı versin. O,
her şeyi en güzel biçimde çözer.
Yorumlar
Yorum Gönder