TÜRKÇEM, ANA SÜTÜM!



Bir kişinin zekâ kapasitesi, alım gücü, kavrayışı; analiz ve sentez düzeylerinde hareket kabiliyeti bildiği kelime sayısıyla doğru orantılıdır. Eline aldığı bir kitapta anlamını bilmediği pek çok kelimenin var olduğunu iddia eden genç, çoğunlukla kitabın ona uygun olmadığı kanısına varır. Oysa gerçek şöyledir: O çocuk Türkçe bilmiyor!
Tanrı Âdem’i yaratıp onu cennetten kovduktan sonra, beşeriyete dünyada nesil bırakma ödülünü vermiştir. Hayvanlar âleminin de bitkiler âleminin de tek kavgası soyunu sürdürmektir. Nesillerin devamı bu kadar önemliyse, geride bıraktığımız kuşakları kaliteli yetiştirmek de o kertede önemlidir. Hayvan ve bitki âlemi bu mevzuyu sert bir yöntemle çözmüştür. Güçlü olan devam eder, zayıf olan ölür. Hâlbuki insanlık âlemi için durum aynı değildir. Akıllı ya da akılsız, eğitimli ya da cahil herkesin yaşama hakkı vardır. Herkes torpiline göre bir konum edinir ya da hayatın başka basamaklarında vazife icra eder. Aramızdaki en ahmağı meslek lisesine yollayıp bir kenara itsek bile ultra lüks villamızın elektrik tesisatını o, döşeyecektir. O halde insanın her türlüsü kıymetlidir. İnsanın en ufak bir ihmali bile canımıza mal olabilir.
Bu kadar önemli bir varlığı donanımlı yetiştirmek ise gayet ucuz ve kolaydır. Bir anne iseniz çocuğunuza sofrada kıssa anlatmanız, karşılaştığınız bir durumla ilgili uygun bir atasözü kullanmanız, bir mani patlatmanız yeterli olacaktır. Bu şekilde dilsel bir şölene maruz kalan çocuk, farkında olmasa bile, deyiş ve hitabet gücüyle donanmış olacaktır. Hiçbir öğretmen, akademisyen ya da baba dahi bir çocuğun dilsel gelişimi üzerinde anne kadar etkili olamaz. Ünlü hatipler veya yazarların biyografilerine bakarsanız bunu net bir şekilde görebilirsiniz.
Ben de oğlumun dilsel gelişimi için yukarıda bahsettiğim mevzulara dikkatle riayet etmekteyim. Gel gör ki uzun zamandır yaptığım gözlem sonucunda oğlumun benim tabirlerimden çok annesinin tabirlerini içselleştirdiğini tespit ettim. Kendi dil yeteneğimin de annemden kaynaklı olduğunu, annemin ikide bir söyleyip durduğu mani, deyiş, atasözü ve kelimeleri net bir şekilde anımsadığımı fark ettim. Atasözü, deyim, efsane, kıssa yeteneğiniz yoksa dede ve ninelerinizin size anlattıklarını çocuklarınıza anlatın. Birkaç ay içinde onlardaki değişimleri net bir şekilde göreceksiniz.
Milletlerin varlığını sürdürebilmesinin en önemli yolu kültür aktarımıdır. Dede ve ninelerinizin kültürel öğelerini çocuklarınıza aktarırsanız, kuşak çatışmasını da önlemiş olursunuz. Basit gibi gözüken bu eylemler, geçmiş ile gelecek arasında sarsılmaz köprüler kuracak, çocuğunuzun ileride kendi kendine soracağı “Ben kimim?” sorusuna cevap bulmasını sağlayacaktır. Ata kültürünü dede ve ninelerden alan kuşakların ruhsal sorunlarla baş etmede diğerlerine göre daha başarılı olduğu bilimsel çalışmalarla ispatlanmıştır. Nedir bu bilimsel çalışmalar? Google’a yazıp bakın.
Toplumlar “anne” kadardır. Bu sebeple annelerimizin televizyonlardaki aşırı aptalca programlardan kendilerini kurtarıp gelecek nesilleri inşa etme noktasında ellerini taşın altına koymaları elzemdir. Hocam, bulaşıktı, çamaşırdı, yemekti vs.den başımızı kaldıramıyoruz ki, diyenler baştan kaybetmişlerdir. Çorba içip makarna yemek çocuğa belirgin bir zarar vermezken yoz bir ailenin içinde büyümek ciddi zararlar verir. Aksi halde sokaklar başıboş gezen serseriler ve beyhude yaşamlarla dolup taşmaya devam edecektir. Unutmayın: Hiçbir kolej, hiçbir hoca bir anne kadar etkili bir eğitimci ve kültür aktarımcısı olamaz. Ne mutlu, çocuklarına dilsel şölenler yaşatan Anadolu analarına!


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

BAŞIMA NELER GELDİ

DOYUMSUZ EVLAT NASIL YETİŞTİRİLİR?

ACI BABA'YA HOŞ GELDİNİZ