Kayıtlar

WELCOME TO BAĞCILAR

    Kıymetli okurlar, uzun zamandır yazı yazmıyorum. Neden, diye sorarsanız sebebini ne siz sorun ne de ben söyleyeyim. Bu toplumda, yani bu az gelişmiş Orta Doğulu toplumda, yazan ve çizen kişiler hoş   karşılanmıyor. Korkunç bir itibar suikastı ile entelektüel olma yolunda çabalayan kalemşorlar derdest edilip yaka paça çukura dolduruluyor. Velhasılıkelam ben de   bu ürpertiden, kaygıdan bıktım; bezdim; usandım. Anadolu’nun garip bir köyünde doğmuş, devletin okullarında eğitim almış; vatanını milletini seven biri olsam da başıma bir iş gelir diye korkar oldum. Bunun sebebi, bu coğrafyada, yani Ortadoğu’da, itibar suikastının yaygın olması. Bu tür az gelişmiş toplumlar entelektüel bir sınıf, bir aile istemez. Adamı yamultup bırakırlar. Çünkü düşünen, okuyan, sorgulayan adamı yönetmek de kandırmak da zordur. Haliyle hiçbir otorite de zor yönetilen bir topluma hükmetmeyi istemez. Bizim gibi az gelişmiş toplumlarda itaat etmek neredeyse dinî bir vecibedir. Devlet yö...

DÜNYAYA YÖN VEREN DEVLETLER 1

  Bu yazıda dünya devleri ülkelerin tarihe ve toplum gidişatına nasıl yön verdiği anlatılmaktadır. Bunlar başlıca siyaset, politika, yönetim şekli ve toplum kültürü hakkında  bilgiler içerir. Bu yazıda ele alınan Rus yakın tarihidir. Bazı toplumlar iç karışıklıklarından entelektüel bir lider sayesinde kurtulmayı başarabilirken bazı toplumlar  ise bunun için çok büyük bedeller ödemiştir. Bu bedeller bazen çağ açıp kapatmış bazen ise yıllar süren iç savaş ve karışıklıklar ile toplumları yıpratmış ve gelişmelerini engellemiştir. Günümüz dünyasına baktığımızda bugünün kazananları dünün sömürgecileridir. Bunun en büyük örneği ise coğrafyada, alfabede, spor, sanat, refah, insan hakları, Cihan savaşları, dünyadaki ortak lisanlar, ekonomik başkentler, döviz paraların menşei, baskın dinler vb. gibi konularda kural koyucu oluşları onları dünya devleri yapmaktadır. Çarlık, Komünist, Federasyon RUSYA              Rus tarihi...

ŞİİRE GAZELE, İNSANA GÜZELE

Şair değilim ve şiire dair hiçbir planım mevcut değil. Yine de Şiir Atölyesine katıldım. Temrin ve Acemi dergilerinin sahibi, aynı zamanda da benim yayıncım olan Şeref Bey’le şiir üzerine konuşmak doyurucu oluyor. Kendisi de şiire dair konuşurken coşuyor. Belli ki şiiri seviyor. Yalnızca sevmesi yeterli değil tabii. Bu konuda kendini eğitmiş ve donatmış da. Neyse… Bu yazıyı atölyede öğrendiklerimi unutmamak amacıyla yazıyorum. Siz de sanata dair bilgi kırıntılarından hoşlanıyorsanız anlatacağım özü sulandırarak içebilirsiniz. Şifa olsun dilerim. Öncelikle şunu soralım? Dizeler halinde yazılmış bir metnin şiir sayılması için olmazsa olmaz ölçütleri nelerdir? Cevap: ahenk ve özgünlüktür. Bir metinde ahenk ve özgünlük varsa ona şiir diyebiliriz. Elbette kafiye, ölçü, kulağa ya da göze hitap etme, imgesel dil vs. de mühimdir fakat onlar olmasa da olur. Nitekim Orhan Veli “Anlatamıyorum” şiirinde kafiye ve ölçü putlarını baltayla parçalamış ve bu konuda devrim yapmıştır. Şiirlerin gir...

DOYUMSUZ EVLAT NASIL YETİŞTİRİLİR?

                   Birkaç yıl önce bir AVM’de şahit olduğum olay günaşırı aklıma gelip duruyor. Aradan aylar hatta yıllar geçmesine rağmen o sahne zihnimde belirip kaybolur. Bir çocuğa ailesi akülü araba aldı. Hem de iki üç bin lira civarı ve kaliteli bir akülü arabaydı. Kırmızı, cip tarzı bir araba… Ben de tecessüsle çocuğun simasına baktım. O da ne! Zerrece mutluluk yoktu! Çocuğun hiçbir tepki vermemesine öfkelenen annesi, akülü arabayı otoparktaki araca kadar ite kaka götürdü. Ağzım açık bir vaziyette öylece onları izledim. O zaman bir köşeye oturup çocukluğuma üzüldüm. Aslında çocukluğuma üzülüp üzülmemem gerektiği noktasında dengesiz hislerim mevcut. İçinde yoğrulduğum yokluk kazanı, bazen canımı acıtırken bazen de beni mutlu eder. Hakikaten lezzet yoklukta. Mahrumiyet, her şeyden mutlu olabilme kapısının en gizemli anahtarı... O zaman küçük şeylerle mutlu olabiliyor insan. Yokluğun girdabında ...

BÜYÜK DÜŞÜNMEK

  BÜYÜK DÜŞÜNMEK      Merhaba değerli okurlar. İnşallah bundan sonra haftada bir defa bu köşede sizlerle buluşacağız. Gerçi sohbet okumak zahmetli ve gereksiz(!) iştir ama hakkınızı helal edin işte. Girizgâhı fazla uzatmadan konuya girelim, yoksa müzik dinlemeye gelene akort dinletirsek; bir dahaki sefer, sazı elimize alınca meydanda kimseyi bulamayız.      Geçenlerde bir arkadaşımla telefon görüşmesi yapıyorduk.        Kendisi Diyarbakır’da teğmen olarak görev yapıyor. Dağ başında zamanının neredeyse tümünü kitap okuyarak geçiren idealist biri. Onun bana söylediği bir söz hala kulağımda: ‘Kümeste yaşayanın düşündüğü ile sarayda yaşayanın düşündüğü aynı olamaz.’ Bu etkileyici sözün ardından bir şey daha söyledi: ‘Ben Aybastı’dayken hep denizi merak ederdim, deniz acaba nasıl bir şey derdim.’ Tertemiz yüreğiyle, yüzlerce Aybastılı, Kabataşlı çocuk gibi ırmağın sonunda ne olduğunu düşünürmüş hep. Sonra devam etti: ‘Ama Fatsa’ya gi...

ÇİÇEKLER KADINDIR

Yanılmıyorsam Stephen Hawking “Fizikte doktora yaptım ama kadınlar hâlâ benim için evrendeki en gizemli varlıklar. Sanırım evreni çözebiliriz ama kadınları asla.”diye bir söz söylemişti. 30 yıllık eşinden ayrılıp bakıcısıyla evlenmesi de sanırım bu gizem çözme çabasının bir neticesidir. Yaklaşık beş yıldır, yaz tatillerinde eşimi sılaya gönderip evde tek başıma kitap yazmaya niyetleniyorum. Ameller niyetlere göredir sözü burada devre dışı kalıyor çünkü hiçbir tatilde kitap yazmayı başaramadım. Kemal Sunal’ın bir filminde, at yarışı tahminlerini doğru yapabilmesi için dolmuş, içindekiler, Şiki Şiki Baba gibi öğelerin hepsi olmalıydı. Sanırım benim de bir eser üretmek için böyle unsurlara ihtiyacım var. Oğlum kursa yetişmeli, trafik sıkışık olmalı, AVM’ deki kafede ve köşeye bakan tarafta oturmalıyım vs… O Şiki Şiki Baba sahnesi, bir şeyler yaratmak isteyen sanatçılar için hakikaten önemliymiş, bunu anladım. Eşim sılada iken burada en boğucu eserleri “Türk Mitolojisi 1,2” okur ve...

CENNETE KİMLER GİDECEK?

İlk insanın toplayıcılık yaparak hayata başladığı öne sürülüyor. Vahşi hayvanlardan artakalan kemikleri kırıp ilikleri içerek yaşam sürdürmüşler. Bu sayede taş gibi eşyaları kullanmayı öğrenip geliştirmişler. İnsanoğlu daha sonra ateşi keşfetmiş. Ateş yandığı zaman, o her gördüğünde korkup kaçtığı hayvanların, ateşten korkup kaçtıklarını görmüş. O zaman ateşi hem ısınma hem de korunma amaçlı kullanmaya başlamışlar. Ateş, onlara güç vermiş, özgüvenleri artmış. Sonra ateşi hüküm aracı olarak kullanmayı bellemişler. Onlara zarar verebilecek hayvanların otlağını ateşle yakmış, yollarına engel olan ağaç, diken ya da çalılıkları ateşle dümdüz etmişler. Bu hükmetme, insanı şımartmış. Güvende olma hissi ise eskiye nazaran daha rahat, daha güvenli bir yaşam ortamı sunmuş. Ateşin başında sohbet, dedikodu başlamış ve bu sayede de dil gelişmeye başlamış. Dil, dedikodu geliştikçe de gruplaşmalar başlamış. Kafası ve çıkarları uyuşanlar teşkilatlanıp başka grupların mallarına ve canlarına göz koy...