KORONANI AL DA GİT!
Son zamanlarda bilgisayarım yarım
yamalak yazılmış yazılarla dolu. Romanlar, öyküler, fabllar, şiirler, deneme ve
sohbetler… Bilgisayarım çöpten klasörlerle doldu taştı. Bir fikir, bir ilham
geliyor; heyecanla oturuyorum bilgisayarın başına ki… Uçup gitmiş. Sonra aklıma
Kazancakis’in Zorba romanındaki tabir geliyor: Kâğıt faresi. Bir yanda içen,
aşk yaşayan bir amele öbür yanda durmaksızın okuyan ve yazan bir aydın. Başıboş
serseri, aydın adama kızıyor. Özetle: “Bırak kâğıtların arasında yaşamayı,
hayat akıp gidiyor ve sen pek çok şeyi kaçırıyorsun.”diyor.
Hakikaten!.. Niçin yazar ki insan? Şu
an saat 00.11 ve ben bilgisayarın tuşlarıyla sevişiyorum. Niye? Ölümsüzlük için
mi, birilerini etkilemek için mi, para için mi, şöhret için mi?.. Bunların
hiçbiri değil. Metin Hara’nın, Adriana Lima ile aşk yaşayabilmiş olması,
edebiyat namına umut vaat etti ama bunların reklam kokan hareketler olduğu tez
zamanda anlaşıldı. O halde niye yazar ki bir insan?
Sait Faik, bir balıkçının yanında çalışan bir
adama yapılan haksızlığın anlatıldığı “Haritada Bir Nokta” adlı öyküsünü şöyle
bitirir:
“Söz vermiştim kendi kendime: Yazı bile
yazmayacaktım. Yazı yazmak da bir hırstan başka ne idi? Burada namuslu insanlar
arasında sakin ölümü bekleyecektim. Hırs, hiddet neme gerekti? Yapamadım.
Koştum tütüncüye, kalem kâğıt aldım. Oturdum. Adanın tenha yollarında gezerken
canım sıkılırsa küçük değnekler yontmak için cebimde taşıdığım çakımı çıkardım.
Kalemi yonttum. Yonttuktan sonra tuttum öptüm. Yazmasam deli olacaktım.” (Sait
Faik, Son Kuşlar, s. 51, Varlık Yayınları, 1956, İstanbul)
Yazmak bir hastalık dostlar, bir lanet! Yazsan
kıymeti olmuyor, yazmasan fikirler kafanı bırakmıyor; birine anlatmak istesen
insanlar bu tür sohbetlerden hoşlanmıyor. Aşağı tükürsen sakal, yukarı tükürsen
bıyık… İki ucu b..lu değnek gibi. Herkese zarar veriyor yazılanlar. Mutlaka bir
şeyler birilerine dokunuyor.
Koronavirüs denilen bir illetle boğuşuyor dünya.
Sokaklar, hayvanlara kaldı. Hava kirliliği azaldı. Önceleri basit grip,
yalnızca süreğen hastalığı olanlara zarar veriyor denilen bu korona virüsü
doktor, amele dinlemeden patır patır öldürüyor insanları. Sanki doğa insanoğlundan
öç alıyor. Stephen Hawking, gelecekte dünyayı bekleyen üç tehlikeyi açıklamıştı
ölmezden önce: Mutasyona uğramış virüs veya bakteriler, nükleer savaşlar ya da
açlık. Şimdi evlere kapandık. Herkes herkesten uzak durmaya çalışıyor. Oğullar,
analarının cenazesine bile katılamıyor. Dini ritüeller sona erdi. İnsanoğlu
tehlikeli bir salgınla baş başa kaldı. Kimin ölüp kimin iyileşeceğine yalnızca
bir virüs karar veriyor. Okullar kapalı, iş yerleri kapalı, çayevleri kapalı…
2020 yılı felaketlerle dolu bir yıl oldu. Gelen
gideni aratır atasözünün tezahürü çok daha karmaşık sorunları getireceğe
benziyor. Her ilerleyen yıl, bir öncekinden daha beter olacak. İşin en acı yönü
de hiçbir şey yapamıyor olmak. Nefes almakta zorluk çekerek ölen insanların
videoları sosyal medya mecralarında fink atıyor. Dünyanın sonu mu geliyor
yoksa? Gelmiyor diyemeyeceğim çünkü büyük devletler birbirleriyle yarış halinde
nükleer füze denemelerine, nükleer santral inşaatlarına devam ediyorlar.
Bizi iyice korkuttun 2020 yılı. Lütfen, koronanı
al da git!
Yazmaya dair güzel tanımlar, yazmanın vazgeçilmezliğini ortaya koyması bakımından çok önemli...
YanıtlaSilSelsmlar... 👋