İŞTE TÜRK'ÜN GÜCÜ!
ÇİN SARAYINI KIRK KİŞİYLE BASAN YİĞİT: KÜRŞAD
Yıl
600. Bir zamanların görkemli devleti Göktürkler doğu batı diye ayrılmış. Biz
Türkler birlik olmayı hiç beceremedik zaten.Çin ise yılların entrikacısı,
riyacısı, hilebazı. Bu alanda ustalaşmış. Güzel kızlarından gönderip bizim Türk
hakanlarıyla evlendiriyor. Eşinizin, annenizin bir casus olduğunu düşünün. Ne
yapabilirsiniz?
Göktürk
Hakanı Kara Kağan da Çinli güzellerin raksına mı tutuldu, kokusuna mı bayıldı
bilinmez bu hataya düşüp zamanla Çinlilerin ellerine hapis oluyor.
Evlatlarından bir tek Kürşad özgür.Türk illeri başsız, güçsüz,
darmadağın.Kardeşleri Çin sarayında mahpus.
Türk beyleriyle bir toplantı
yapan Kürşad Çin sarayını basıp imparatoru öldürmeye karar veriyor. Düşünün!
Sayısı milyarları bulan Çin ülkesinde, binlerce Çin askerinin arasından geçip
imparatoru öldürmeyi başka kim düşünebilir: Bir Türk, Kürşad!
Yanına halis muhlis kırk Türk
alıp varıyor Çin sarayına. Normalde imparatorun dışarı çıkması lazım. Lakin o
akşam bardaktan boşanırcasına yağmur yağıyor. Şimşekler gökyüzünü yırtarcasına
şaklıyor. Gök gürültüsü kalplere korku salıyor. Yağmur nedeniyle sokaklar
bomboş, her yer ıssız. Yalnız bizim kırk yiğit ortalıkta. Kürşad açığa
çıkacaklarını, dolayısıyla da planlarının
bozulacağını düşünüp, saraya girmeye karar veriyor. Bunu yanındaki
yiğitlere açtığı zaman tek bir muhalif ses çıkmıyor. Canınızın ne kadar
kıymetli olduğunu, canını kurtarmak için servetlerini döken kişileri düşününce
kim parça parça doğranıp ölmekten korkmaz: Kürşad ve 39 Türk
Kılıçlar kınından çıkıp, şimşeğin
yaydığı anlık ışıkta yaldır yaldır parlıyor. Çin’in o meşhur askerlerinin çekik
gözleri korkudan iki kat açılmış. Birbirlerine sokuluyor, kalkanları
kaldırıyor, mızrakları savuruyor, okları vınlatıyorlar ama ne çare. Türkler çığ
gibi gelip, yıldırım gibi çarpıyor. Omuz üstünde baş, taş üstünde taş kalmıyor.
Bu sırada yiğitlerden bazıları mübarek kanlarını Çin saraylarına döküyor.
Döküyor ki arkadan gelen nesiller kanla yazılan kahramanlıkları asla unutmasın
ve kim olduklarını her daim hatırlasın.
Al kanları dökülsün ki Türk evlatları başları dik dolaşsın.
İmparatorun dairesine varıyorlar
fakat imparator çoktan kaçmış. Sonra ahırların olduğu yere çekiliyor ve kalan
on yedi kişiyle atlara binip sarayı terk ediyorlar. Yağmur sanki inat edermiş
gibi daha da artıyor. Çorak topraklar atların nalları altında sağa sola
savruluyor. Şırıl şırıl yağan yağmurun altında rüzgar gibi akan on yedi
karaltı. Vey Irmağını da geçerlerse rahatlayacaklar çünkü Çin askeri öldürmekle
bitmiyor, çekirge sürüsü gibi geliyorlar.
Yağmur Vey Irmağını coşturmuş,
kabartmış, delirtmiş… Boz bulanık sular köprüleri, geçitleri tarumar etmiş.
Kürşad ve yiğitleri geri bakıyor. Binlerce Çinli…
Herkes ölecek! İnsan çamurdan
yaratıldığına göre elbette çamura dönecek. Mühim olan hangi yolda öldüğümüz!
Bizden sonra gelecek evlatlarımız, şu çamurlu toprağa serilen bedenlerimizi
bilecek ve ruhlarımızı huzura erdirecek. Yiğitler, Göktanrı üzerine ant içerim
ki Türk çocukları bizim öcümüzü alacaktır! Diyor Kürşad ve yüzlerce Çinli’yi
tepeleyip uçmağa varıyorlar.
İşte sen Kürşad’ın kanındansın
Türk çocuğu!
Yorumlar
Yorum Gönder