KASTAMONULU ŞERİFE BACIMIZ.
DÜNYA ANADOLU’YA SALDIRSA ONA KİM DUR DER: ŞERİFE BACI
Yıl 1921, şubat ayı. Dünya
devleri Anadolu’nun üzerine çöreklenmiş,yüzyıllardır üzerine saldırdıkları
Osmanlı topraklarının çoğunu işgal etmiştir.Başkenti alınmış, ordusu dağıtılmış
bir ülkede kim dünyanın en büyüklerine kafa tutabilir: Türkler
İstanbul’dan bin bir güçlükle
kaçırılan cephane, İnebolu’daki limana indirilmiştir. Bu cephanenin
Kastamonu’daki kışlaya götürülmesi gerekmektedir.Oradan da Ankara’ya
ulaştırılacaktır. Vatanın her yerindeki eli silah tutan erkeğin cephede olduğu
bir ülkede, cephane taşımak gibi ağır bir işi kim yapacaktır? Şerife Bacı ve
Türk kadınları.
Tüm dünyayla boğuşmuştur Türk
milleti. Bu yüzden de Şerife Bacı’nın eşi 1. Dünya savaşında şehit olmuştur.
Neredeyse her evden, her ocaktan bir şehit çıkmıştır Türk milletinden.
Kucağında bebeği vardır. Adı: Elif. Doyamadığı yiğit eşinden kendisine kalan
tek mirastır Elif bebek.Bir de kağnısı vardır. Cephane kağnıya yüklenir. Elif
bebek de kağnıda gitmekte, ağlayışları kağnı gıcırtısına karışmaktadır. Kara
kış öyle bastırmaktadır ki… O soğukta evinin içinde bile üşüyenler varken
Şerife bacı ve yetim Elif bebek yollardadır. Kim için? Senin, benim, bizim
için. Vatan için, namus için, din için…. İyi de kocasını vermiştir ya bu vatan
için yetmez mi? İşte Şerife Bacı bunun hesabını dahi yapmayacak kadar Türk’tür.
Türk anasıdır.
İnebolu’dan cephane yüklenir ve
yola düşülür. İnebolu ile Kastamonu arasında Küre Dağları tüm heybetiyle
ayaktadır. Hey gidi Küre Dağları! Sen de mi Türk’e zulüm derdindesin, hey gidi
kara kış sen de mi Türk’ün boğazına sarılmaktasın! Söyleyin o zaman kim elinden
tutar Türk’ün, kim destekler, kim sever? Hiç kimse!
Kar, tipi, soğuk… Elif bebeğin
ağlamaktan sesi kısılmıştır. Yorgun düşen zavallıcık savaşın ve yokluğun,
yoksulluğun tüm acısını minicik bedeninde hissetmekte ve capcanlı yaşamaktadır.
Bir ara sesi kesilir… Şerife bacı ıslak, buz tutmuş ayaklarının sızısına
aldırmadan koşar adım kağnının kasasına bakar. Elif bebek canlıdır. Bu sırada
kar da lapa lapa yağmakta, Elif bebeği ve mermileri ıslatmaktadır. Elif bebek
ıslanırsa kocasının tek emaneti ölür. Ya mermiler ıslanırsa? Kaç Elif bebek ölür?
Kim başkalarını kendi canından
daha çok düşünebilir? Şerife Bacı’lar. Bu sırada öküzlerden biri yolun
zorluğuna ve yükün ağırlığına dayanamayıp ölür. Tek öküzle yürümez o kağnı.
İncecik bedeniyle o kağnıyı Şerife Bacı çekmeye başlar. İyice yavaşlamış, güçten
düşmüştür. Bastıran tipinin de etkisiyle kafileden kopar. Tek başına, Küre
Dağlarının çetin yollarında, ilerlemeye başlar.Elleri, ayakları, sızlamakta,
tüm kemikleri o yükün altında ağrımaktadır. Zor bölümü geçtikten sonra
yürüyemez hale gelir. Yetim Elif bebeğinin donmaması ve mermilerin de
ıslanmaması için mübarek bedenini onlara siper eder. Tüm vücudunu saran soğuğa,
açlığa, yorgunluğa dayanamaz artık.
Kastamonu Kışlası önü… Tek öküzlü
bir kağnı kışlanın önünde durur. Üzeri karla kaplanmış, buz tutmuştur. Askerler
onun ne olduğunu merak edip, kağnıya koşarlar.Buz tutmuş battaniyeyi
kaldırdıklarında Şerife Bacının cennetlik bedenini donmuş halde buldular. Lakin
Elif bebek hayattadır. Vatanı için önce babasını, sonra da annesini kaybeden
gül kokulu Elif bebeği alılar.
Gözler yaşlıdır, soğuğun tüm
şiddetine rağmen yürekler yanmaktadır.
İşte sen, Şerife Bacı’nın
kızısın, oğlusun Türk evladı!
Hocam efsane yazmışsınız
YanıtlaSil