Kayıtlar

2014 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

RACHEL CORRİ

KAHRAMAN KADIN RACHEL CORRİ İnsan hayatta kalmak için neler vermez ki… Bütün servetini, şerefini, şanını ve daha birçok varlığını…Öyle ya, kolay değildir ölümle yüzleşmek.Öteki tarafın bilinmezliğinden doğan ürkütücü koynuna girmek her babayiğidin harcı değildir.Fedakarlık ender bulunan bir melekedir. Öyle ki diğerkamlık insanı birçok mertebeye ulaştırabilir.Altın hatta yakut gibidir. Az bulunur, kendisine paha biçilemez. Afrika’da açlıktan ölenlere rağmen dünyadaki obez sayısına bakmanız, anlatmak istediklerimi anlamanızı sağlar. Hey gidi deli yürekli kadın! Senin ırkın da dinin de ne olursa olsun. Sen sadece o cesur yüreğinle bizi kendine hayran bıraktın ki senin gibiler kuyruklu yıldızdır.Gençliğini, ideallerini, delişmen ruhunu, dünyayı kurtarmaya adanmış o güzel bedenini pis bir İsrail buldozeri çiğnemez zannetmiştin değil mi? Keşke insanlar senin hayal ettiğin gibi olsaydı. Sevgili Rachel, ben ki haritada arasan bulamayacağın küçük bir Anadolu kasabasının çocuğu olmama r...

ÖLÜM KORKUSU

İnsan yaratılıştan beri dünyayı sevmiştir.‘Allah canımı alsa da kurtulsam.’ Sözlerini biteviye diyenlere kulak asmayın, onlar da en az sizin kadar sever yaşamayı.Ezelden beri dünyanın muhtelif yerlerinde mağaralara resim yapmalar, heykeller, yapıtlar bırakılması boşuna değildir.Bunların tümü hatırlanma, iz bırakma isteklerinden mütevellit eylemlerdir. Gel gör ki her insanın belli bir yaştan sonra kafasına dank eden bir gerçek vardır:Ölüm gerçeği.Elbette bu gerçeğin tüm bedeni sarması için belli bir yaşa erişmek gerekiyor.Bakın, ölmek için belli bir yaşa ulaşmak gerek demiyorum; ölüm korkusunu hissetmek için belli bir yaşa varmak gerek diyorum. Çocukluktaki dertlerimiz oyuncak ve oyun üzerine iken ergenlikle beraber zihnimiz karşı cinse ve kendimizi kabul ettirmeye dönük çabalarla doluşur.Yirmi ile otuz yaş arası evlilik, ev kurma, kredi borçları ile geçer. Birçok şey yerli yerine oturunca özellikle de yakınlarımızı kaybetmişsek ölüm korkusu sarar bizi. Öyle ya, hiç hesapta yokke...

ÜZÜLÜRÜM

                                            Duygusal bir hava var, son zamanlarda yüreğimde. Küçük ayrıntılara takılıp üzülüyorum. Ya ben çevremi aşırı gözlemliyorum ya da insanoğlunun duygu dünyası törpülenmiş, gören gözü körelmiş. Her gittiğim yerde, kurumda veya iş yerinde merdiven başlarında yahut makam odalarında bir köşede öylece duran saksılara bakıp üzülürüm. İçlerindeki bitkiler veya ağaçlar hapis hayatı yaşar. Kökleri kat kat olmuştur ama ne yapsa o saksıdan çıkamaz. Yanından geçen onlarca insan zavallı fidanın haline aldırış bile etmez. Yollarda gördüğüm hayvan ölülerine üzülürüm. Asfaltın ortasında biçare yatan kedi, köpek, kurbağa, yılan, sansar ve daha birçok hayvan. Araçlarıyla gelip geçenler onlara acıdıkları için değil, araçları kirlenmesin diye manevra yaparlar. Akvaryumdaki balıklar beşeriyetin bencilliğinin, zevki uğruna başka türden her varlığın yaş...
                                      ÇAMSI BEYREK Sizi bilemem lakin ben çam ağacından hoşlanmam.Ne alaka şimdi demeyin, hoşlanmam işte. Çam ağacı gibi adamlardan zaten oldum olası hoşlanmam. İyi de niye? Şöyle izah edeyim. Çam ağacı tekdüzedir. Hayatında herhangi bir renk veya heyecan olmaz. Yaz kış yeşildir mesela. Yaprak dökmek gibi bir hicran fasılası yoktur hayatında. Öldükten sonra dirilmeye inanmayan cühela gibi, kıştan sonra bahara inanmazmışçasına yapraklarını öldürmez. Memur gibidir aynı. Aman hayatım değişmesin, akşam eve gelince internetim olsun, televizyon dizilerim kaçmasın, evim ve arabam olsun vs. Dünyayı dolaşmayı çılgınlık gören memur ne kadar monoton bir hayat sürerse, değişimden hoşlanmayan çam ağacı da o kadar monotondur. Çam ağacının dibine de oturulmaz zaten. İğne yaprakları size batar.Reçinesi üzerinizden çı...

İSRAİL KADAR SUÇLUYUZ !

İlyas Salman’ın oldukça dürüst olduğu, eniştesi Şener Şen’in ise dolandırıcı olduğu bir film vardı. Yanılmıyorsam adı ‘Dolap Beygiri’ydi.Filmin sonunda Şener Şen bizim dürüst adamımıza ‘Yav sizin gibi beygirler olmasa bizim halimiz nice olur?’diyordu. Bu sıralar ben de dahil hep birlikte dua ediyoruz: ‘Allah’ım İsrail’i kahret!’diye.Mavi Marmara katliamında ağlayarak namaz kılıp dua ettiğimi ve İsrail’e en içten duygularımla beddualar ettiğimi çok iyi hatırlıyorum.Evet, gördüklerimize yürek dayanmıyor, katlanamıyoruz ve Allah’tan yardım istiyoruz. Peki İsrail’in onca teknolojisine karşı duayla neyi bekliyoruz? Ebabil kuşlarının gelip ayaklarında kızgın taşlarla İsrailoğulları’nı helak etmesini mi?Ne kadar da tembeliz! Beddua edenlerden yalnızca beş tanesi ömrünü ilme ve teknolojiye adasa, başka bir beş tanesi de ömrünü tıbba veya genetik tarıma adasa zaten İsrail çocukları öyle rahatça vuramaz. Bugün insanımıza kitap oku, dergi oku dediğiniz zaman hakaret etmiş sayılıyorsunuz.O ...

SIRAYLA HER ŞEY

SIRAYLA Sırayla her şey Şu garip dünyada Doğmak Sokaklarda top oynamak Sırayla Gece ile gündüz gibi Art arda yaşam Ağlamak da gülmek de Sırayla Ey bugün üzgün Ve yorgun bakışların sahibi Ne bu halin? Sana da gülmek var Sana da kavuşmak Tek silahın sabır ve dua Sırayla her an, her tat Merhaba ve elveda Ayaklar altında çiğnendiğin gibi Omuzlarda taşınmak da Sırayla Toprağın altı ve üstü misali Yaşamak ve ölmek Sırayla                                                                                         ...

KİRLİ AY

  GÜLÜMSE   Her dolunayda göğe bak Temiz gözlerinle Seni her adımda takip eden Kirli ay benim Gerçek sevdaların karşılık bulduğunu Kanıtla güzel kız Çünkü sevdanın en çılgın yerinde Çırpınan benim Yüreğime kazıdığın Acılı duyguların Ve merhametsizliğinin Suskunu benim Bir kerecik gülümse Bir defa gül bana Güzel kız Çünkü gülümseyişinin Ve güzelliğinin hasreti benim.                                                                                                ...

YANLIŞ ADAM

YANLIŞ ADAM Unut beni Yaşamda bir ilkbahar bul Rengarenk kır çiçeklerin olsun Meltem tarasın saçlarını Süzülsün hayallerin uçurtma gibi Mavi göklerde görünsün Unut beni Toz pembenin tozuyum artık Gökkuşağın kayboldu Her zamanki gibi Bir kürkçü dükkanındayım Gerçek bir limana varmak için Melek kalbin kuvvet bulsun Şimdi kenardasın bir çöp gibi Ve biliyorum dipsiz yarlara atlamak niyetin Kahrettiğin her çırpınış tükenişin Çürük tövbelerle kirlendi ak hayallerin Biliyorum Yüreciğinin bir kenarında hala durur alevlerim Unut beni Çünkü Yanlış adamı sevdin.                                             MURAT KÖMÜR

ANNE

ANNE Bugün çok mutsuzum anne Kalbimde ince bir sızı var Saçlarımda üç beş tel beyaz Yorgun gözlerimde hüzün var Ay yine gökyüzünde Mevsim yine  bahar Dışarıda hayat sürüyor anne Yalnız bende tuhaflık var Sırtında uyuduğum uykuyu Veremez  pamuksu bulutlar Nasırlı ellerinden uzağım anne Önümde kapkaranlık yollar Oysa sen olsaydın Korkma yavrum, yanındayım İstersen seni sırtıma alayım Derdin, anne Çocukluktan çok uzaktayım Pişirdiğin çöreğin tadı damağımda Bir güçtü senin varlığın Ben artık çok değiştim anne Büyümek adı bu ukalalığın Öyle özlüyorum ki o zamanları Anne O sıcaklıktan çok çok uzağım Dedim ya bugün çok mutsuzum Az önce çamurlu yoldan geçiverdi Bir kadın ve minik bir oğlan Görsen nasıl gittim geçmişe anne Bir elimde şekerlerim diğerinde torbam Akıverdi avuçlarımın arasından zaman Dönemedim geçmişe Dönemedim anne Niye Senin kokunu daha çok çekmedim Daha çok öpmedim ayaklarını O zaman? Cenderenin...
                 SEN Gül kurusunda menekşe kokususun Kar beyazında çiy damlaların  var Kör kuytularda peri kanadı, nursun Gamzende cennet , her daim bahar Bu dil yetmez  sana ve bu satırlar Cümleler yetersiz, harfler, hatlar Mürekkep düşmekten imtina eder Lal olur karşında bu garip günahkar Zulümdür şairliğe senden dem vurmak Akıl uçar, yürek pırlar, darlanır Köz dışında kül kutusu dahi har Sen demekten yanıp yanıp sönmek var Ben yazıya dökmekte biçareyim Kalb-i derunumda bir volkan var Bırak da seni kana kana içeyim Bugün doymak, belki yarın ölmek var.                                                   MRTKMR

SEYİT ONBAŞI

VATAN İHTİYAÇ DUYDUĞUNDA KİM 276 KG KALDIRIR: SEYİT ONBAŞI Yıl 1915, Çanakkale. Delikanlı olduğu zaman askere çağırılan her Türk genci gibi Seyit Onbaşı da yaşı gelince askere gider. Anasının kınalı kuzusu, tertemiz yürekli bir köy çocuğudur. Köy yerinde herkes gibi orman işleri, hayvancılık, çiftçilikle uğraşır. Anası gözü yaşlı, yüreği yanık şekilde Seyt’ini peygamber ocağına yollar. O dönemde Osmanlı’ya karşı tüm dünya birleşmiş, aç sırtlan gibi saldırıya geçmiştir. Seyit Onbaşı askerlikte üç yılı tamamlar, sılaya dönecek, bağrı yanık gözü yaşlı anasına bir teselli olacaktır. Lakin tam o sırada Balkan Devletleri Osmanlı’ya saldırır. Seyit’in askerliği uzar. Sonra da 1. Dünya Savaşı çıkar. Bizim Seyit’in askerliği yine uzar. Haçlı donanması Çanakkale Boğazı’nı geçip İstanbul’u alacak, oradan da Rusya’ya yardım edecektir. Onlara göre bu iş çocuk oyuncağıdır çünkü yüzyıllarca tüm dünyaya direnen Osmanlı’nın elinde ne asker kalmıştır ne para. O zamanlar dünyanın en güçlüsü, yen...

PEHLİVAN KOCA YUSUF

DÜNYAYI HANGİ YİĞİT YENER: KOCA YUSUF 1857 yılında bugün Bulgaristan sınırları içerisinde yer alan Şumnu kasabasının  Karalar köyünde bir yiğit doğar. Babası ve dedesi de her Türk gibi pehlivan olan bu yiğit Koca Yusuf’tur.Çocukluğu ve gençliği Bulgar zulümleriyle geçen o yiğidin ruhu milliyetçilik duygularıyla yoğrulmuş, şanlı halkına yapılan zulümlerle keskin bir kılıç gibi bileylenmiştir. Sultan Abdulaziz, V. Murat, II. Abdulhamit Han gibi eşsiz sultanlarımızın döneminde tüm rakiplerini yenerek güreşin bir numarası olduğunu Osmanlı coğrafyasında ispatlar. Ünü kısa sürede yayılan pehlivanımıza Fransa’dan güreş davetleri gelir. Koca Yusuf Anadolu çocuğudur, yöresinden dışarı kolay kolay çıkmak istemez. Devrin alimleri Müslümanların gücünü dünyaya göstermesi gerektiğini, bunun da bir çeşit cihat olduğunu, Allah katında bunun güzel bir davranış olacağını vurgular. Elbette o yiğit Türk söz konusu Allah’ın adının yüceltilmesi olunca yurt dışına açılmayı kabul eder. Fransa’da de...

BU HİKAYE BENİ HEP DUYGULANDIRIR, HEY GİDİ ANADOLU İNSANI!

NE ZAMAN OKUSAM AĞLAR, KENDİMDEN UTANIRIM: KINALI ALİ Can nedir, evlat nedir, savaş nedir, ölüm nedir, geride kalanların hali nicedir? Herkes bilmez bunları ki bunlar ağır duygulardır. Atalarımız der ya ‘Ateş düştüğü yeri yakar.’diye. Aynen öyledir.Bu acıları en çok da Türkler bilir. Ali ve arkadaşları daha yeni askere gelmiştir. Savaşmaya hazır değillerdir. Belki de kısa zaman sonra şehit olacak askerleriyle konuşan komutanları, o yiğitlerle tek tek tanışmaya başlar. Bu sırada Ali’nin kafasındaki kına dikkatini çeker. Ali o kınayı anasının yaktığını söyler ama sebebini bilmemektedir. Arkadaşları onunla alay etmeye başlar. Derken dünyanın çok uzak yerlerinden asker toplayıp Çanakkale’ye yığan düşman, Türkleri silip süpürmek için iyice bastırır. Önüne çıkan gencecik yiğitlerimizi kesip parçalar, patlatır, yok eder. Ali’nin komutanı çaresiz kalmıştır çünkü onun askerleri eğitimsizdir, acemidir.  Mektep çocuklarının, okumuş aydın gençlerin, hukuk fakültesi, tıp fakültesi öğrenc...

KASTAMONULU ŞERİFE BACIMIZ.

DÜNYA ANADOLU’YA SALDIRSA ONA KİM DUR DER: ŞERİFE BACI Yıl 1921, şubat ayı. Dünya devleri Anadolu’nun üzerine çöreklenmiş,yüzyıllardır üzerine saldırdıkları Osmanlı topraklarının çoğunu işgal etmiştir.Başkenti alınmış, ordusu dağıtılmış bir ülkede kim dünyanın en büyüklerine kafa tutabilir: Türkler İstanbul’dan bin bir güçlükle kaçırılan cephane, İnebolu’daki limana indirilmiştir. Bu cephanenin Kastamonu’daki kışlaya götürülmesi gerekmektedir.Oradan da Ankara’ya ulaştırılacaktır. Vatanın her yerindeki eli silah tutan erkeğin cephede olduğu bir ülkede, cephane taşımak gibi ağır bir işi kim yapacaktır? Şerife Bacı ve Türk kadınları. Tüm dünyayla boğuşmuştur Türk milleti. Bu yüzden de Şerife Bacı’nın eşi 1. Dünya savaşında şehit olmuştur. Neredeyse her evden, her ocaktan bir şehit çıkmıştır Türk milletinden. Kucağında bebeği vardır. Adı: Elif. Doyamadığı yiğit eşinden kendisine kalan tek mirastır Elif bebek.Bir de kağnısı vardır. Cephane kağnıya yüklenir. Elif bebek de kağnıda gitm...

ADAM İŞTE BUDUR! TOPAL OSMAN AĞA

RAHATI BIRAKIP MÜCADELEYİ KİM SEÇER: TOPAL OSMAN AĞA Yıl 1912.Osmanlı Balkan Harbi için asker toplamaktadır. Osman Ağa da bu fırsatı beklemektedir. Zira askeri okula gitmeyi çok istemiş ama gidememiştir.Lakin babası Hacı Mehmet Efendi oğlunu askere yollamak istemez. Giden bir daha geri dönmemektedir. Bedelli askerlikten yararlanıp para öder ve Osman Ağa’nın askere gitmesini engeller. Askere gidenlerin dönmediği bir ülkede varlık içinde yaşayan Osman Ağa bir Türk’tür. Vatan Avrupalı canavarlar tarafından ezilmek üzereyken ölmeyi değil de yaşamayı mı seçer zannettiniz? Ölmeyi seçti. Babasına karşı gelip gönüllü arkadaşlarıyla cepheye gitti. Trakya- Çatalca hattında düşmanla savaşan o yiğit ecdat, o sırada bacağından yaralanır.O aslan parçası o günden sonra Topal Osman Ağa olur. Vatan aşkıyla yanarak gittiği cepheden değnekle döner.İki yıl sonra,1914’te; Ruslar Türk milletini haritadan silmek için Doğu’dan saldırı başlatır. Kahraman Osman Ağa boş durur mu? Hemen gönüllü topla...

NENE HATUN KİM BU KIZLAR KİM ?

ÜÇ AYLIK BEBEĞİNİ EMZİRDİKTEN SONRA CEPHEYE KİM KOŞAR: NENE HATUN Yıl 1877-78. Gazi Osman Paşa’nın Plevne’de direndiği zamanlarda, gözü dönmüş Ruslar Kafkaslar üzerinden de ecdadımızın topraklarını çiğneyip, atalarımızı bir kaşık suda boğmak aşkıyla yanmaktadır.Tüm dünyaya masum olduklarını, evlerinde kendi hallerinde otururken(!) katledildikleri yalanını yayan Ermeni komitacılar da av köpeği misali Rusların önünden saldırıp, çığır açmaktadır. Aziziye Tabyaları kısa süren bir direnişten sonra çöker, Ermenilerin eline geçer. Ruslar da kolayca tabyalara girince, minarelerden kahraman Erzurum halkına durum bildirilir. Düşman Erzurum’a girmek üzeredir ve direnecek asker yoktur. İyi de devrin en güçlü, en donanımlı ordusuna karşı, askersiz, tüfeksiz kim karşı koyabilir: Türkler Nene Hatun’un da birkaç saat önce ağabeyi ölmüştür. Gül kokulu bebeğini emzirip Allah’a emanet ettikten sonra, eline satırı alan yirmili yaşlarındaki gencecik gelin cepheye koşar. O da ne? Kimi harmandan...

NİYE BÖYLEYİZ ?

TÜRK NESLİ NİÇİN BOZULDU? Şu an itibariyle gençlerimizi ve yaşlılarımızı gözlemlerseniz ne demek istediğimi daha rahat anlarsınız. Millet olarak uzay çağında bile hala atalarımızdan daha gerideyiz. Sıkıştığımız zaman ‘Sen benim dedemi biliyor musun? Dedem Avrupa’ya kök söktürmüştü.’ Diyoruz. Geçmişiyle bizim kadar övünüp, o geçmişe de bizim kadar vefasız davranan başka topluluk var mıdır? İyi de niye böyle? Şanlı tarihleri yazan bir milletin nesilleri niçin bu derece aymaz, ülfet ve rehavet içinde olur? Hani filmlerde olur : ‘Bize ne içirdiniz?’    Sahiden bize ne verildi veya ne içirildi. Bu konuda birtakım hipotezlere sahibim. Dileyen sırıtıp ‘saçma’ der; dileyen üzerinde biraz düşünür. Zaten başka da bir açıklaması yok. HİPOTEZ 1 : Türkler 8. Yüzyılda yerleşik hayata geçmiştir. Dolayısıyla yaratılıştan 8. Yüzyıla kadar Türkler hayatlarının çoğunu at sırtında geçirmiştir. Hatta okullarda at üzerinde yemek yedikleri ve uyudukları da hala tarihçiler tarafından anl...

OKU! BİLMEDEN KONUŞMAMAK İÇİN, OKU!

BİR TÜRK KAHRAMANI ENVER PAŞA                 Enver Paşa hakkında söylenenleri araştırınız. Sonra şu sorumu yanıtlayınız. Tüm o ithamlarla muhatap olan Enver Paşa’nın Orta Asya bozkırlarında, Pamir Dağı eteklerinde ne işi vardı? Kırk iki yaşında bir başına cephede niçin şehit oldu? Birazcık düşünün. Lafa değil icraata bakmak lazım, böyle bir adamın vatanseverliğinden kim şüphe edebilir?                 Birçok kişi Türk İslam ülküsünden, Turancılıktan, Türkçülükten, Doğu Türkistan’daki Çin zulmünden, Ruslar’ın Orta Asya Türklerine yaptığı soykırımlardan bahseder ama yalnızca bir Türk bunlar için icraatta bulunur: Enver Paşa. Enver Paşa demek, zeka demektir. Enver Paşa demek, teşkilatçılık, liderlik, önderlik, mücadele ruhu, diğerkamlık demektir. Enver Paşa’da bir Türk’te bulunması gereken tüm özellikler vardır. Basit bir mem...

İŞTE TÜRK'ÜN GÜCÜ!

ÇİN SARAYINI KIRK KİŞİYLE BASAN YİĞİT: KÜRŞAD                 Yıl 600. Bir zamanların görkemli devleti Göktürkler doğu batı diye ayrılmış. Biz Türkler birlik olmayı hiç beceremedik zaten.Çin ise yılların entrikacısı, riyacısı, hilebazı. Bu alanda ustalaşmış. Güzel kızlarından gönderip bizim Türk hakanlarıyla evlendiriyor. Eşinizin, annenizin bir casus olduğunu düşünün. Ne yapabilirsiniz?                 Göktürk Hakanı Kara Kağan da Çinli güzellerin raksına mı tutuldu, kokusuna mı bayıldı bilinmez bu hataya düşüp zamanla Çinlilerin ellerine hapis oluyor. Evlatlarından bir tek Kürşad özgür.Türk illeri başsız, güçsüz, darmadağın.Kardeşleri Çin sarayında mahpus. Türk beyleriyle bir toplantı yapan Kürşad Çin sarayını basıp imparatoru öldürmeye karar veriyor. Düşünün! Sayısı milyarları bulan Çin ülkesinde, binlerce Çin askerinin ara...

NOEL BABA ÇOCUKLARI !

NOEL BABA ÇOCUKLARI Evet, garip ama doğru. Millet olarak bize yakışan sıfat artık budur! Noel Baba Çocukları. Pek hoşunuza gitmeyeceğini biliyorum ama gerçekçi olalım. Çuvaldızı sahiden kendimize batıralım   bu kez. İşte, geçmişimiz bir film şeridi gibi geçsin zihninizden. Bir zamanlar Malazgirt’te Büyük Roma İmparatorluğuna kök söktüren kahramanların çocuklarıydık. İslam’ın kılıcını Araplar’dan devralıp üç kıtaya yayan alperenlerin çocuklarıydık. Orta Asya bozkırlarında Çinliler’e duvar örmeyi öğretip, dünyanın yedi harikasından birini yaptırdıktan sonra Batı’ya yönelen, korkusuz adamların torunlarıydık. On binlerce zırhlı Haçlı kuvvetlerine Anadolu’yu dar eden, onları İslam coğrafyasına ulaşana kadar, yağ gibi eriten, muzaffer hükümdarların çocuklarıydık. Haçlıların zırhları kalınlaştıkça, dedelerimiz üzerini çıkarıyor, düşman çeliğe büründükçe atalarımız daha şevkle saldırıyordu. Küçücük beylikten koskoca bir devleti kuran Osman Gazi Han’ın evlatlarıydık 1200’lü yı...

AKŞEMSEDDİN KİM, BİZ KİMİZ?

AKŞEMSEDDİN KİM, BİZ KİMİZ? Dillere pelesenk olmuş bir söz vardır: ‘Bana arkadaşını söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim.’ Arkadaşın önemini anlatan özlü bir sözdür bu. Ben de diyorum ki: ‘Bana öğretmenini söyle, sana nasıl bir toplum olduğunu söyleyeyim.’ Gerçekten de bu halkın lokomotifi olabilecek tek meslek grubudur öğretmen. Öğretmenlerimiz ne kadarsa biz de ancak o kadar olabiliriz. Türkiye’nin hali elli yıl sonra ne olacak diye mi düşünüyorsunuz? O halde hemen en yakınınızdaki genç öğretmenlere bakın. Sonrasını görmek için kahin olmaya gerek yok. İsterseniz gelin birlikte bakalım. Ben de bir öğretmen olduğum için doğal olarak çevrem öğretmenlerle dolu. Şimdi onlara bakarak ülkemin geleceğini anlamaya çalışacağım: Gencecik öğretmenler görüyorum şu an okulda. Bir araya toplanmışlar, şen şakrak muhabbet ediyorlar. Gözlüklü ve genç olan konuşuyor heyecanla: ‘Hacı, Fener dün ne yaptı gördün mü? Hala ne yüzle bir takımız diyorsunuz anlamıyorum.’ Karşısındaki başını ...

KİM OLDUĞUNU UNUTMA EY GENÇ!

AVUSTRALYA’YA SAVAŞ AÇAN İKİ TÜRK Yıl 1 Ocak 1915. İngiltere, dünyanın her yerinden insanları kandırarak asker topluyor. Asker üstüne asker yığıyor, Çanakkale’ye, Arap yarımadasına. Dört koldan saldırıyor Osmanlı’nın üzerine. Ecdadın aç, ecdadın yoksul, ecdadın savaşlardan yorgun düşmüş ve hasta. Yine de çiğnetmiyor namusunu, çiğnetmiyor dinini, ocağını. Avustralya’dan da trenlerle gençler sevk ediliyor savaşmak için. Bu sırada Avustralya’nın iç kesimlerinde yer alan Broken Hills adlı bir kasabada iki Osmanlı var. Pakistan-Afganistan sınırından gelip oraya yerleşmişler. Broken Hills kasabasında develeriyle maden taşımacılığı yapıyorlar. Adları Gül Muhammed ile Molla Abdullah. Irklarının ne olduğu önemli mi? Kendilerini Osmanlı görüyor, kendilerini Osmanlı olmakla mutlu hissediyorlar. O yıllarda Müslüman olan herkese denilen tek kelime var:Türk Avustralya halkı gençlerinin uzak diyarlara savaşa gitmelerine karşı çıkıyor aslında.Ama ne yapabilirler ki? İngiliz sahtekarlığı, ...